22 Ağustos 2014 Cuma

Demir Atlı Adam
Ömer Faruk22 Ağustos 2014 Cuma 0 yorum


Bunları kesin bloga yazmalıyım, geçenkileri yazamadım bunlarla birlikte yazayım, hepsi birikti artık yazayım derken hiçbiri yazamadım sevgili dost. Birikti birikti yığıldı bu güne. Neyse ki daha fazla birikmeden yazmaya karar verdim. Çünkü önümüzdeki günlerde yazacak çok şeyim olacak. Birazdan geleceğim bu meseleye.

Tatilimin şu son demlerini geçirirken Milas'a arkadaşımın yanına gidip bir hafta kalmak sanırım tatil boyunca yaptığım en güzel şeylerden biriydi. Her gün sabahtan gittim denize. Hani o "sabah deniz çarşaf gibiydi" diyen yaşlı amcalar varya, işte onlara çok hak verdim bu yaz sevgili okur. güneş doğmak üzereyken gittik denize her gün. Suyun ne çok sıcak ne çok soğuk en mükemmel ısıda olduğu zamanlar. Kesinlikle tavsiye ederim. Arkadaşlarımla beraber olmak da ayrı bir güzeldi. Deniz, güneş, sivrisinekler, kitaplarım ve hoş sohbetler ile geçen güzel bir haftaydı.

İzmir'e geldiğim gibi sıkılmaya başladım tabi. Ben öyle evde boş boş oturarak tatil geçireyim mantığında olamıyorum. Her yaz bir şeyler bulmam lazım kendime. Bu sefer bulduğum iş yalnızca yazlıkta değil. Ona gelmeden önce, artık resmen İstanbul Üniversitesi'nin bir öğrencisiyim. Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümüne ön kaydımı yaptım. Uzun uzun numaramı da verdiler. Eylül'ün ilk haftası da İstanbul'dayım inşallah.

Şimdi gelelim tüm yazımı meşgul eden işe. Bisikletçiliğe merak sardım efendim. Alıp bisikletimi temiz havada pedale kuvvet süreyim bisikletimi, bir köy kahvesinde mola vereyim, bir dere kenarında çadırımı kurayım. Kulağa çok hoş gelmiyor mu? Bu hayallerle karar verdim bu işe. Yaz gelsin de başlayayım artık dedim ama ramazandı, tercihti, bayramdı bir türlü başlayamadım. Velhasıl geçtiğimiz haftalarda "artık alacağım" kararını verdim. Daha önceden kask eldiven ve gözlüğümü almıştım zaten -bunu da yazacaktım sözde buraya- bir tek bisiklet kaldı. Evdeki eski bisikletler ile idare etmek gerçekten çok zor oluyor. Oldukça ağırlar ve bu yüzden çok yoruyorlar. Bu sebeple salı günü daha önceden konuşup anlaştığım bisikletçiye doğru yola çıktım.

Otobüsle gittiğim ve birçok aksilik sonucu ulaştığım Doruk Bisiklet'te ben varmadan bisikletim hazırlanmıştı bile. 700 TL deyince birçok kişi şaşırıyor, "o kadar para verilir mi?" diyor ama inanın ucuz bile. Ödedim parayı, yanımda götürdüğüm kaskı, eldiveni, gözlüğü taktım atladım bisiklete. Tabi değmeyin keyfime. 20-30 km arası bir mesafeyi sürerek eve ulaştım. Ama normalde birçok kez mola verdiğim 10 kmlik bir mesafeyi, ki bunun içerisinde çok yorucu, eski bisikletle sadece orada 10 kere mola vcerdiğim bir yokuş da var, yokuşta verdiğim 2 dklık bir molayla bitirdim. Hiç durup dinlenme veya su alma ihtiyacı hissetmedim. Farkını daha ilk günden hissettirdi.



Bisikletim işte böyle. Sedona 300 Sport tam modeli. Aradığım fiyat aralığı ve özelliklerdeki bisikletlerin içerisinden görünüşü en çok beğendiğim buydu. Bu nasip oldu aldık. Diğer ekipmanlarımın fotoğrafını da eklesem iyi olacaktı da olsun artık. Ama bisiklet, kask, eldiven hepsi Sedona. Sanki Sedona sponsorummuş gibi bir hava var :D

Sevdiğim bir bisiklet gezgini kendisine "Demir Atlı Adam" derdi. Onu da burada anmak adına yazıya bu başlığı verdim. Neyse bisiklet olayına girince anlatır dururum ben. Çok uzatmamak lazım.  Ama gerçekten çok mutluyum şu sıralar. Allah bozmasın. Önümüzdeki hafta salı gibi de " İzmir - Selçuk - Kuşadası - Selçuk - İzmir " rotasındaki ilk turuma çıkıyorum. Oralarda gezdiğim, gördüğüm yerleri de yazacağım buraya. Birkaç şey daha var onları da sonraki yazılara bırakayım. Bana şans dileyin.

Dibine not: Yarın Doctor Who'nun yeni sezonu başlıyor. Çok bekletti. Bak bunlar hep mutluluk.

Görüşmek üzere.
Etiketler :
Yazarınız Hakkında Ömer Faruk İzmir'de doğmuş büyümüş, üşengeç, girişimci, okuyan, yazan, arşivleyen bir adam. Bu kadarı yeterli.
Bana ulaşmak için; Facebook ve Twitter

0 yorum

Yorum Gönder